CHP Kadıköy İlçesi Ocak Ayı Örgüt Toplantısı
CHP KADIKÖY İLÇESİ OCAK AYI ÖRGÜT TOPLANTISI
31.01.2015 tarihinde, Kozyatağı Konferans Salonunda CHP Kadıköy İlçe Örgütü "OCAK AYI ÖRGÜT TOPLANTISI" yapıldı.
Konuşma metnim:
"2015 yılı maalesef bir terör saldırısı ile başladı. Charlie Hebdo saldırısı sonucunda 12 kişi hayatını kaybetti, 11 kişi yaralandı. Alınan psikolojik yaranın boyutu ise saptanabilecek boyutta değildi. Bu sırada Fransa Cumhurbaşkanı'nın yaptığı sağduyulu bir açıklama, terör saldırısından nemalanarak dünyayı inanç kökenli kutuplaştırma niyetlerinin önüne geçti. Biz de tabi ki ve tartışmasız olarak inançlara saygılıyız. Ancak nereden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin tüm terör hareketlerine de karşıyız, mücadele ederiz. Nitekim teröre karşı Cumhuriyet Gazetesi de bizce doğru bir duruş sergiledi. Charlie Hebdo dergisinin tüm Müslüman aleminin de terör karşısında "Ju suis Charlie" dediğini anlatan bir karikatürü kapak yaparak yayınladığı derginin Türkiye'deki inanç hassasiyetlerini gözeterek süzgeçten geçirilmiş halini, Cumhuriyet Gazetesi'nin ekinde verilmesi bizce çok doğrudur. Ancak maalesef bu duruş, hukuk devletini kaldırmak ve özgürlükleri kısıtlamak için fırsat kollayan hükümet için paha içilmez bir fırsat oldu. Önce gazetenin dağıtımı hukuka aykırı olarak engellendi. Basın özgürlüğüne, ifade ve bilgilenme özgürlüğüne müdahale edildi. Hatta gerçek olmayan bilgilerle Cumhuriyet Gazetesi hedef gösterilerek linç kampanyası başlatıldı. Bu linç kampanyasına da karşı durduk, Cumhuriyet Gazetesi ile dayanışma içinde olduğumuzu açıklayarak gazeteyi ziyaret ettik.
Gazeteden çıktığımızda toplumun nasıl dönüştürüldüğüne ilişkin çok ilginç bir örnekle karşılaştık. Cumhuriyet Gazetesi'nin bulunduğu sokak, çevik kuvvet ile tamamen kapatılmış, TOMA ve polis otobüsleriyle abluka altına alınmıştı. Vatandaşların o sokağı kullanmaları engellenmişti. İşte bu sokağı kullanamayan birkaç vatandaşın gazeteye yönelttiği ağza alınamayacak küfrü ile karşılaştık. Üstelik bu küfrü yapanlardan biri genç kadındı. Sokağı kullanamıyormuş. Bence söz burada bitiyor...
Toplumun dönüştürülmesinden söz edince, yeni yapılmakta olan cezaevlerinden bahsetmek istiyorum. Toplam 300.000 kişi kapasiteli Cezaevleri inşaatları neden yapılıyor? Siyasi suçlular için mi, adi suçlular için mi? Toplumun geleceğini buradan okuyabiliriz.
Konu inşaata gelince, kentsel dönüşüme değinmeden edemeyeceğim. Her şeyden önce şu an kentsel dönüşüm değil, bina dönüşümleri yapılıyor. Binaların yüksekliği artırıyor, ama altyapı olduğu gibi bırakılıyor. Yol yok, otopark yok, kanalizasyon yok, elektrik, çocuk parkı yok, spor alanı yok, nefes alma hakkı yok. Büyük kamyonlar şehrin içinde cirit atıyor, vinçler fırın dönüyor, hayatımız tehlikede. Oysa bu bir fırsattır, kent dönüştürülmeli. Şehirli insanların olması gereken hayat standartlarına uygun bir şehir yaratılmalı. Örneğin ada bazında dönüşümler yapılmalı. Yeni sokak ve caddeler, parklar ve spor-sanat alanları belirlenmeli.
Oysa şu an, hukuka, hukuk mantığına aykırı kentsel dönüşüm yasası bir silah gibi kullanılarak, şehrin merkezlerindeki konutlar müteahhitler vasıtasıyla gasbediliyor. Bu konuya ilişkin Merdivenköy Mahallesinde Şubat ayı içinde bir çalışma yapacağız. Toplumun bu hukuka aykırı yasa ile nasıl dönüştürüldüğünü de anlatacağız.
Hukukçuluğumun yanında ekonomist olduğumu, bu nedenle de ekonomi ve finans hukuku alanında çalışmalar yaptığımı hatırlatarak sizlere AKP iktidarının büyük çaplı anonim şirketleri nasıl kontrol ve baskı altında tuttuğunu anlatmak isterim. Anonim şirketlerdeki, özelikle borsa şirketlerindeki güç boşluğunu doldurmak, yönetim kurulunun keyfi olarak şirketli yani yatırımcının getirdiği sermayeyi kullanmalarını engellemek için, kurumsal yönetim ilkeleri ile bağımsız yönetim kurulu üyesi atanması yöntemi geliştirilmiştir. Ancak bu uygulama, amacının dışında uygulanmaktadır. Önceleri bu şirketler, bağımsız yönettim kurulu üyelerini AKP'den ya da bu partiye yakın kişilerden seçiyorlardı ki, hükümete yakın olmakla menfaat sağlayabiliyorlardı. Hatta hatırlarsınız SPK, süresinde bağımsız yönetim kurulu üyesi atamayan Türkiye'nin en önemli şirketlerinden birine eski AKP bakanlarından birini ve partiye yakın kişileri atadı. Bu şirketler, menfaat elde ettiklerini sağlıyorlardı. Ama durum tam olarak öyle değil. AKP, Borsa şirketlerine atanan bağımsız yönetim kurulu üyeleri vasıtasıyla şirketlerin kontrol altında tutmaya, şirketlerin röntgeninin çekilerek siyasi baskı kurmaya başladı. Bu baskıyı kuramazsak, AKP'nin bu sömürü sistemini de kıramayız.
Bir hukukçu olarak ülkemizdeki en büyük sorunun adalet sisteminde yaşadığının altını çizmek isterim. Adaletin öldü. Bu sistemli bir projenin ürünü. Sizlerin gördüğü, mahkemelerdeki adil olmayan kararlar. Yani sonuç. Ama bunun öncesi ve problemi çok daha içinden çıkılmaz hale getiren bir sorun var. 110'dan fazla Hukuk fakültesi var. Bina var, hoca yok, kütüphane yok. Mezun olan hukukçular çok yetersiz. Hakim, savcı ve avukat olarak adalet mekanizmasının içinde yer alıyorlar. Adalet dağıtımı da ona göre oluyor. 84.000 avukat var, 91.000 hukuk fakültesi öğrencisi var. Sadece dört yıl sonra ikiye katlayacak avukat sayısı ve devamı da geliyor. Ama nitelik düşük olduğundan, bundan adalet ve dolayısıyla devlet sistemi zarar görecek. Malum "Devletin (Mülkün) temeli adalettir". İşte devlet böyle bitirilir.
Şimdi adalet sistemine vurulmak üzere olan ölümcül bir darbeyi size ihbar etmek istiyorum. Hepiniz ülkemizde artık ceza yargılamasında yaşanan sorunları biliyor. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptığım dönemde, hemen hemen tüm toplumsal davaları baro gözlemcisi olarak izledim. Ergenekon, Balyoz, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Şike, Oda TV, KCK, KCK Avukatlar, Çağdaş Hukukçular Derneği, Hrant Ding, Gezi, Çarşı ilk aklıma gelenler. Ve biz yargılandık. Bir insan hakkı olan "savunma hakkını" savunduğumuz için, hukuka aykırılıklara dur dediğimiz için yargılandık. Türkiye bizi yargılarken, bu hukuk savaşımız nedeniyle Avrupalıların bize İnsan Hakları Ödülü verdi. Tüm bu süreçlerde sizler de vardınız. Ve sizler de biliyorsunuz ceza yargılamasının geldiği durumu, kumpasları, ayakkabı kutuları hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi kararlarını, yargıya yapılan operasyonu, paralel operasyonlarını. Ama şimdi size özel hukuk yargılamasına ilişkin çok önemli bir yapıdan bahsedeceğim. Bir kanunla İstanbul Tahkim Merkezi kuruldu. İstanbul Finans Merkezini kurulunca, uyuşmazlıkları da çabucak çözmek için Tahkim Merkezi kuruldu. Yani Adalet Bakanlığı, adli yargıda davaların zamanında çözülemediği gerekçesine dayanarak, yani kusurunu ikrar ederek, daha seri yargılama yapacak bir sistem kurdu. Dünyanın her yerinde tahkim merkezleri vardır. Ama bunlar bağımsızdır. Bizdeki ise kanunla kuruluyor ve Adalet Bakanlığı'nın atayacağı bir hakim de bu Merkezin genel kurulunun üyesi olacak. Kanunu okuyunca, yönetim kurulu üyesi 3 kişiden birinin hukukçu olması aranıyor. İlk sorun, adalet dağıtacak merkezin çoğunluk yöneticisi hukukçu olmayabilir. Daha da önemli sorun, yönetim kurulu başkanı da olacak olan hukukçu, Adalet Bakanı'nın atayacağı hakim olacak. Yani Adalet Bakanlığına bağlı, kuvvetler ayrılığını ihlal eden bir yargı sistemi kuruluyor.
Bu yapıya daha da yakından bakalım. Genel kurul üyeleri, TOBB, sanayi ve ticaret odaları, bankalar, borsalar, SPK, BDDK, Borsa İstanbul neler neler var. Hukukçu olarak da tüm baroların seçeceği dört avukat var. Seçimi yapıldı, tahkimle ilgisi olmayan dört kişi seçildi. Baro başkanlarının oy hakkı olduğu seçimde, tahkim hukukçusu olmak bir değer ifade etmedi. Eş-dost kriterine göre verilen oylarla Siirt, Sivas ve Çankırı baro başkanları seçildi. Vardır ali bir gerekçesi, ziyanı yok.
Genel kurulda kim yok? Tüketicilerin temsilcisi yok, yatırımcının temsilcisi yok, halk yok. Yani sömürü sisteminin kurduğu tüm figürler orada, halkı yargılamayı bekliyor. Kararlar "Türk Milleti Adına" verilmeyecek. İşte adaleti bu Adalet ve Kalkınma Patisinin. Halkımızı uyarıyorum, sözleşme yaparken, uyuşmazlık çıktığında yargılama yapacak mercii yazan maddeye çok dikkat etsin. Gerekirse adalet için, halkın tahkim merkezini de biz kurar, dağıtacağımız adalet ile parmak ısırtırız.
Ve artık biz parti merkezinden görev beklemekten sıkıldık. Sokaklara iniyoruz. Bizim projemiz "Halk İçin Hukuk". Bu proje dahilinde halkımıza haklarını anlatacağız. Ilk çalışmamız "Inşaat Hukuku ve Kentsel Dönüşüm" üzerine olacak. 11 Şubatta Merdiçvenköy Mahallesindeyiz. Sizleri de çalışmalarımıza bekleriz.
Saygılar sunuyorum."