Delil Karartma Oyunları
Bankalar ve aracı kuruluşlar, müşterileri ile telefon aracılığı ile işlemler yapıyorlar. Finans piyasalarında "vakit nakittir". Bu nedenle telefonla talimat alınması, müşteri memnuniyeti açısından da çok önemli. Ancak ortaya çıkan uyuşmazlıklar sonucu açılan davalarda, telefon kayıtlarının, müşteriler aleyhine eksik olarak mahkemelere iletildiğini görüyoruz. Bu iki şekilde oluyor:
1) Broker ya da müşteri temsilcisi, müşterisini bir finansal ürünü yönlendirmek, hatta ikna etmek için yaptığı telefon konuşmasını genelde şahsi cep telefonu ya da şirketin ses kaydını tutmadığı telefonundan yapıyor. Daha sonra müşteriyi ses kaydının alındığı telefon ile arayarak, müşterinin talimatını kayıtlara alıyor.
Broker ya da müşteri temsilcisinin görevi, sadece müşterinin talimatlarını yerine getirmektir. Onu yönlendiremez, ikna edemez, işlem yapmaya zorlayamaz.
Dava sırasında da, bankalar, müşterinin özgür iradesi ile işlem yaptığı kanısı uyandıran ses kaydını delil olarak koyuyorlar. Mahkemeler de kayda alınmayan, asıl ikna edici telefon görüşmelerine ulaşamadıkları için, davayı müşteri aleyhine sonuçlandırıyorlar. Oysa, mahkeme bu aşamada müşteri temsilcisinin şahsi telefonu ya da şirketin telefonları ile işlemin yapıldığı tarihte müşteri ile telefon görüşmesi yapılıp yapılmadığını araştırması gerekmektedir. Bu birbirini tamamlayan delillerin elde edilmesi halinde, müşterinin haklılığı yönünde kanı oluşacaktır.
2) Bankalar ve aracı kuruluşlar, dava sırasında kendi lehlerine olan telefon görüşmelerini mahkemeye veriyorlar, aleyhlerinde olanları vermiyorlar. Kayda almamaları, idari otorite tarafından para cezası verilmesine neden oluyor. Davayı kaybetmek ve tazminat ödemektense, para cezasını ödemeyi göze alarak, delil karartıyor ve davayı kazanıyorlar.
Oysa ki bankalar ve aracı kuruluşlar, imtiyazla çalışan ve alanının uzmanı olan kuruluşlar olduklarından, hafif kusurlardan dahi sorumludurlar. Üstelik sözleşmelerine "kesin delil sözleşmesi" niteliğindeki, sadece kendi kayıtlarının geçerli olacağına dair hüküm koyarak müşterilerine bunu imzalatma zorunda bırakmaktadırlar. Tabiki müşterinin savunma hakkını kısıtlayan bu hüküm, hem Anayasaya, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Üstelik genel işlem şartı niteliğindedir. Bu nedenle iptali gerekir. Ama bu hüküm bile banka ve aracı kuruluşların müşterilerine bakış açısını göstermektedir. Müşterilerinin tüm savunma imkanlarını kırarak, ses kayıtlarına ulaşımı da engelleyerek, diğer deyişle delil karartarak kusurlu işlemlerini saklayabilmektedirler.
Ne tuhaf değil mi, savunma hakkı kısıtlandığı için karşı çıktığımız Özel Yetkili Mahkemelerdeki davaların şartları, yıllardır bu piyasanın davalarında yaşanmaktadır. Tüm evrak ve kayıtlar bankanın ve aracı kuruluşun elinde olduğundan, müşterinin savunma hakkı elinden alınmakta, delil karartmalar ile karşılaşılmaktadır. Buna bir de "kazanırken iyiydi, zarara uğrayınca mı kötü oldu" bakış açısıyla müşterinin haksız olduğu önyargısı ekleniyor. Oysa bu bakış açısı son derece mantıksız. Çünkü zarar ortaya çıktığında, finans kuruluşunun işlemi yaparken müşterisine bahsetmediği, aydınlatmadığı, karanlıkta bıraktığı hususlar, yani risk ortaya çıkıyor. Müşteri bu riski hiç bilmediği için, yılan ile karşılaşmış gibi dona kalıyor, daha sonra da canlı canlı yenmeyi bekliyor.
Finansal piyasaları korumak, müşterinin güvenini korumaktan geçer. Finansal piyasaların idari otoriteleri olan SPK ve BDDK, bu husustaki soruna çözüm bulmak zorundadır. Biz, bankalara silinemeyecek kayıt sistemini kurma ve denetime açma zorunluluğu getirilmesini öneriyoruz. Kayıtların silinmesi halinde, müşterinin zararının da tazmini, bu tazminata eş para cezası ve kademeli olarak faaliyet izninin süreli durdurulması ve ihlallere devam edilmesi halinde faaliyet lisansının iptali şeklinde yaptırımlar da getirilmelidir. Şu anki sistemde, para cezasını ödemeyi göze alıp, müşteri aleyhine ses kayıtları karartılıyor. 10.02.2014
Av. İsmail ALTAY