Finansal Kiralama Şirketlerine Yine İmtiyaz Tanınmak İsteniyor!
FİNANSAL KİRALAMA ŞİRKETLERİNE YİNE İMTİYAZ TANINMAK İSTENİYOR!
TBMM, 21.11.2012 tarihinde, finansal kuruluş olarak faaliyet gösteren finansal kiralama (leasing), faktoring ve finansman şirketlerinin kuruluş ve çalışma esasları ile finansal kiralama, faktoring ve finansman sözleşmelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring Ve FinansmanŞirketleri Kanununu kabul etti. Kanunun birçok olumlu yönleri var. Övgülere daha çok zaman buluruz. Ancak vakit çok dar. Kanunun yürürlüğe girmesi Cumhurbaşkanı’nın imzasından sonra Resmi Gazete’de ilan edilmesine bağlı. Yani kanunun hukuka ve anayasaya aykırı bulduğum bir yönüne hemen itiraz etmem gerekiyor ki, Cumhurbaşkanı da kanunu, bu konuda değiştirilmesi için Meclise geri yollasın. Olmadı, hukuka inanmış bir avuç milletvekili Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak.
Cumhuriyet rejiminin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” kavramlarını temel almıştır. Anayasamız da bu temel kavramların üstüne inşa edilmiştir. Cumhuriyet eşitlik rejimidir, imtiyaz olmaz. Bakınız 10. maddeye. Ama gelinen güne bakınca, biliyorum ki bu büyük söz çok komik kaçıyor. Ancak mademki Cumhuriyet hukukçusuyuz -yel değirmenlerine karşı da olsa-, tüm eşitsizliklere karşı savaşmalı, imtiyazları al aşağı etmeliyiz.
Gelelim adı geçen kanundaki “al aşağı” edilmesi gereken imtiyaza. Kanunun 33. maddesinin 3. ve 4. fıkralarına bakınca, leasing şirketlerinin de -tıpkı bankalar gibi- teminat olarak aldıkları taşınmazları paraya çevirmede İİK’nın 150/ı maddesini kullanabileceklerini ve borcun ödenmemesi nedeniyle kiracıya noter aracılığı ile yollanan fesih ihtarnamesi hakkında İİK’nın 68/b maddesinin uygulanacağını görüyoruz. Hukuka yabancı gözler doğal olarak bunların anlamını bilmezler. Yaşayarak öğrenmenize ise gönlüm razı olmaz. Bu maddeler, İcra İflas hukukunu temelden sarsmış, alacaklı ve borçlu dengesini, “alacaklı banka” lehine darmadağın etmiştir. Evet, “alacaklı” ve “borçlu” statülerinden başla, bir imtiyazlı grup olarak “alacaklı banka” kavramını yaratmış, bankaların ürettiği belgeleri ilam hükmünde sayarak ilamlı takip yapma hakkı tanımıştır. Böylece hukukun temel prensiplerinden olan “silahların eşitliği” prensibi yok edilmiş, borçlunun savunma hakkını hiçe sayan, savunma yaptırmayan bir sistem oluşturmuştur. Gerekçe: “Bankalar alacaklarını hızlı tahsil etsin”. Hızlı tren hikayemiz ve Pamukova faciası gibi. Şimdi leasingler de bu imtiyaza kavuşuyor.
Ben mi fesat düşünüyorum ne? “İlam” yani “mahkeme kararı” hükmünde, o derece sağlam belge üreten bu kurumlar, ellerinde olmayan hazine bonolarını da satmamışlar mıydı? Çifte kayıt tutmamışlar mıydı? Bu kayıtları çözmek için aylarca uğraşmamış mıydık? Üstelik bunlar BDDK’nın denetim ve gözetimi altında, hatta yönetim kurulunda bir üyesi varken yapılmamış mıydı? Bankerleri yaşadık, batan bankaları yaşadık, off-shore mağdurlarını yaşadık, İMKB’de işlem gören hisse senedi olan bazı bankalara el konulduktan sonra, hisse senedi sahiplerinin mülkiyet hakkı hiçe sayılarak bankaların satıldığını, Danıştay’ın bu bankalara hakkında haksız el konulduğuna dair karar vermesine rağmen borsa yatırımcısının soğuk su içmekten başka bir şey yapamadığını yaşadık. Neler neler yaşadık. Şimdi dövizzedeleri yaşıyoruz, opsiyonzedeleri yaşıyoruz … Ömrümüz oldukça, gidişat öyle gösteriyor ki daha çok şey yaşarız.
Neden eşit olamıyoruz? Neden birileri “daha eşit” oluyor? Borçlunun, savunmanın hiç mi hakkı yok? Bu imtiyazlılar güçlü iken hiç savunma hakkından bahsetmezler, kendi kayıtlarını kesin ve tartışılmaz delil olduğunu ileri sürerler, 150/ı ve 68/b maddelerini sonuna kadar, borçluyu bağırttıra bağırttıra uygularlar. Ben TMSF’de çalıştığım yıllarda, bağıranın bir zamanların güçlüleri olduğunu çok gördüm. “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” düşmeden önce lazım adama.
Finansal Kiralama şirketleri derneklerini kurup harıl harıl sektörleri lehine çalışmalar yapıyor, alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak için kanun yaptırıyorlar. Sektörleri lehine çalışmak hakları. Pekiyi ticaret, sanayi ve esnaf odaları ne yapıyor? Ülke taksim ediliyor, Taksim’e camii yapılıyor, hangisi cambaz bilemiyorum ama, hangi cambaza bakacağımızı şaşırmışken aradan ne kanunlar geçiriliyor. Bu odalar da uyanık olmak zorunda. Hem de şimdiye kadar hiç olmadıkları kadar. Üyelerinin hakları için Kanunun 33. maddesinden İİK.’nun 150/ı ve 68/b maddelerinin çıkarılması için çalışma yapmak, Cumhurbaşkanı’nın kanunu geri göndermesi için kulis yapmak zorunda. Sonra da İcra İflas Kanunu’ndan bu maddeleri çıkarmak için çabalamaları gerek. Yoksa bu nedenle iflas eden her üyenin vebali boyunlarına. 04.12.2012
Av. İsmail ALTAY