Cambaza Bakmayın, Leasingler De Savunma Hakkınızı Kısıtladı: Haydi Hayırlısı
CAMBAZA BAKMAYIN,
LEASİNGLER DE SAVUNMA HAKKINIZI KISITLADI: HAYDİ HAYIRLISI … [1]
“Halkın, halk tarafından, halk için yönetilmesi”[2] şeklinde şiirsel bir tanımlama da yapabileceğimiz Cumhuriyet rejimi, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganıyla yapılan 1789 devriminin çocuğudur. Bu devrim ile monarşi ve soylu sınıfının iktidarına son verilerek, eşitlik prensibini temel alan Cumhuriyet rejimi kurulmuştur. Ayrıntılara bu yazının konusunun dışından olduğu için girmeyeceğim ama, zaman içinde eşitliği bozan, gücünü tanrı ve soyluluktan değil de sermayeden alan burjuva (kent soylu) sınıfı ortaya çıkmıştır. Ama sermaye sahiplerinden de güçlü, “daha çok sermaye sahipleri” bulunmaktadır. İktidarı ve yasamayı etkileyebilecek gücü olan bu kesimler, lehlerine eşitliği bozan yasalar yaptırmışlardır, “güçlünün hukuku” sistemini oluşturmuşlardır. Aslında böyle olunca, yapılan devrim de, hukuk devleti prensibi de, imtiyazsız eşit haklara sahip toplum özlemi de tatlı bir hikaye olmuştur. Ama bu umudumuz hiç kırılmadı. Eşit haklara sahip toplum ve hukuk devleti özlemi, kalemimizi ve dilimizi daha da sivriltti.
Normlar hiyerarşisine göre, tüm yasaların Anayasaya uygun olması gerekirken, Anayasanın 10. maddesinde yer alan “eşitlik” ve “hiçbir imtiyazın kabul edilemeyeceği” prensiplerine aykırı düzenlemeler yapılması “vakıa-i adiye” (sıradan olay) haline geldi. “Güçlünün hukuku” sistemine bir halka da, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring Ve FinansmanŞirketleri Kanunu ile eklendi.
Pekiyi niçin siz sanayiciler, KOBİ’ler, tacirler, sizlerin meslek örgütleri, aleyhlerine yasa yapılırken, savunma hakkınız kısıtlanırken, eşitlik bozulurken, adil yargılama için en temel prensip olan “silahların eşitliği” yerle bir edilirken susuyorsunuz?
Ne oldu diyeceksiniz? Size de “cambaza bak” dediler, siz de TBMM’den geçen ve Cumhurbaşkanı’nın da imzaladığı 21.11.2012 ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring Ve FinansmanŞirketleri Kanunu’nu göremediniz. Ben bir önceki yazıma “FİNANSAL KİRALAMA ŞİRKETLERİNE YİNE İMTİYAZ TANINMAK İSTENİYOR!” başlığını atmış ve Sayın Cumhurbaşkanı’nı yasayı meclise geri yollatmaya davet etmiştim. Olmadı! Şimdi haklarınıza sahip çıkma sırası sizde.
Bu kanundaki, taraflar arasında eşitliği bozan ve borçlunun savunma hakkını kısıtlayan, 33. maddenin 3. ve 4. fıkralarıdır. Artık leasing şirketlerinin de -tıpkı bankalar gibi- teminat olarak aldıkları taşınmazları paraya çevirmede İİK’nın 150/ı maddesini kullanabileceklerini ve borcun ödenmemesi nedeniyle kiracı-borçluya noter aracılığı ile yollanan fesih ihtarnamesi hakkında İİK’nın 68/b maddesinin uygulanacağını görüyoruz. Artık tıpkı bankalar gibi leasing şirketleri de sanki ortada mahkeme kararı varmış gibi ilamlı icra takibi başlatabilecekler.
Siz, şirketiniz alacağı için –doğal olarak- ilamsız icra takibi yapabilirsiniz. Ama aynı belgeler banka ve leasing şirketlerinin olunca, onlar, ilamlı icra takibi yapabiliyorlar. Bu takip hukuku sistemimizin genel prensiplerinin dışında bir yöntem. Tam bir “imtiyaz”! Çünkü herhangi bir yargılama yapılmaksızın, sırf banka ve leasing şirketi oldukları için kayıtlarına dayanarak borçluları aleyhine ilamlı takip yapılması durumunda, alacaklı ile borçlu arasındaki “silahların eşitliği” prensibi bozulmakta, borçlunun savunma hakkı son derece kısıtlanmaktadır. Oysa ki adil yargılama yapılarak adalete ulaşabilmek için tarafların silahları eşit olmalıdır.
Türk hukuk sisteminde alacaklı alacağını almak için mahkemeye başvurarak bir karar alıp, o kararı icraya koyabilir (ilamlı icra takibi) ya da sadece “para ve teminat alacaklarına” özel bir imkan olarak, bu tip alacakları için bir mahkeme kararı olmaksızın “ilamsız icra takibi” başlatılabilir. Sistem alacaklıya böyle bir imkan tanıdıktan sonra, borçluya da savunma imkanı tanıyarak, süresi içinde borca, faize, imzaya ve yetkiye itiraz ederek icra takibini durdurma silahını vermiştir. Bundan sonra alacaklı alacağını ispatlamak için ya elindeki belgelere göre “itirazın kaldırılması” ya da “itirazın iptali” davası açabilecektir. Bunun üzerine, mahkemenin yapacağı yargılama sonucuna göre icra takibinin akıbeti belli olacaktır. Tarafların buradaki silahları denktir.
Ancak şimdi leasing şirketlerinin de kullanacağı İcara ve İflas Kanunu’nun 68/b ve 150/ı maddeleri kabul edilmiş, “mertlik bozulmuştur”! 6361 sayılı Kanunun 33. maddesinin atıf yaptığı bu maddeler, bankalara ve leasing şirketlerine nasıl hukuki silahlar veriyor?
İİK 68/b gereğince, kredi kurumları, kredi kullanan kişinin sözleşmesindeki adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kredi sözleşmesinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden 15 gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermesi halinde; borçlu, sözleşmedeki bu adrese tebliğden itibaren 1 ay içinde itiraz etmezse, 1) itiraz etmediği hesap özetinin dayandığı belgelerdeki imzaların kendisine ait olduğunu ikrar etmiş sayılır; 2) kredi sözleşmeleri ve bununla ilgili hesap özetleri ile ihtarnameler ve kreditör tarafından usulüne uygun düzenlenmiş diğer belge ve makbuzlar, -İİK 68/1’de düzenlenmiş olan- imzası ikrar edilmiş veya noterlikçe tasdik edilmiş borç ikrarını içeren bir senet ya da resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belge hükmünde sayılır; 3) hesap özetinin gerçeğe aykırılığını, ancak borcu ödedikten sonra dava açarak ileri sürebilir.
İİK 150/ı maddesini incelemeden önce, ipoteğin paraya çevrilmesinde ilamlı icra takibi için iki düzenleme bulunduğunu söylemek gerekir. Hukuk sistemimize uygun olan İİK’nın 149. maddesi gereğince, ipotek sözleşme tablosunun kayıtsız şartsız kesin borç ikrarını içermesi halinde, borçlu aleyhine ilamlı takip yapılabilir. Çünkü borç, borçlu tarafından açık ve kesin bir biçimde ikrar edilmekte ve bu ikrar ipotek tablosuna geçirilerek resmi bir nitelik kazanmaktadır. Takip sistemimiz açısından bu yola söylenecek bir sözümüz yok.
Ancak hukuk sistemimize hiç de uygun olmayan, açıkça banka kredi kurumlarına imtiyaz tanıyan İİK 150/ı gereğince; kredi kurumları (banka ve leasing şirketleri), kredi borçlularından elde ettikleri üst sınır / teminat ipoteklerine dayanarak, alacağını mahkeme ilamı ya da ilam niteliğindeki bir belge veya sözleşme tablosunun kayıtsız şartsız borç ikrarını içermemesi halinde dahi ilamlı icra takibi yaparak borçlularına icra emri yollayabilirler. Burada dikkatinizi çekmek isterim, bu durumda kredi kurumlarının ellerindeki üst sınır / teminat ipoteği (TMK.md.881), borcun varlığını ve tutarını yansıtan bir belge niteliğinde değildir. Buna rağmen, bu kredi kurumları, kredi borçlusuna gönderdikleri bir hesap kesme ve ödeme ihtarına dayanarak, ilamlı icra takibi açabilmektedirler. Borçlunun elindeki savunma araçları son derece kısıtlanmıştır. Eğer borçlu, takipten önce kendine yollanan hesap kesme ve ödeme ihtarına 8 gün içinde noter aracılığı ile itiraz etmişse, ancak o taktirde takiple karşılaştığında, icra mahkemesine şikayet yolu ile başvurma imkanına sahiptir. Ancak borçlunun çilesi bununla da bitmemektedir. İcra mahkemesinde de borçlunun savunma silahları kısıtlanmış, ancak İİK’nın 68/b maddesindeki koşullarda borcu olmadığını ispat edebilecektir. Daha açık söylemek gerekirse, kreditör, elindeki borç ikrarını içermeyen bir ipotek belgesine dayanarak sanki mahkeme kararı varmış gibi ilamlı icra takibi açarak ipoteği paraya çevirme yoluna başlayabiliyor; borçlu ise borcunu ödediğini kendine yollanan hesap özetine 8 gün içinde noter aracılığı ile itiraz etmek şartıyla, aleyhine başlatılan ilamlı icra takibine ilişkin icra emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra mahkemesine şikayet ederek, usule uygun itiraz ettiğini de ispat etmek şartıyla ve ancak borcun sona erdiğine veya ertelendiğine ilişkin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge sunarak takibin durdurulmasına ilişkin karar alabilir.
Kanun koyucu her nedense (!), kreditörler lehine, kesinleşmemiş bir takibe, kesinleşmiş bir takip niteliği ve ayrıcalığı tanımıştır. “Adalet mülkün –devletin- temelidir” derlerse de; alacaklı kredi kurumlarının payına “dikensiz gül bahçesi”; borçlu statüsünde olan siz ülke ekonomisinin temel direği, üreten ve istihdam eden sanayilerin, KOBİ’lerin, tacirlerin ve tüketicinin payına da “çile bülbülüm çile” düşmüştür. Tabi kredi kurumlarının dişlerini göstererek dudaklarının yüzlerinde yayıldığını ve “gülü seven dikenine katlanır” dediğini duyar gibi oluyorum. Anayasamızın 10. maddesinde yer alan “eşitlik” ve “kimseye imtiyaz tanınamaz” ilkeleri bu düzenleme yapılırken sanırım tatile çıkmıştı. Sizler de “dönüşüm muhteşem olacak” diyebilirsiniz.
Şimdi son derece karışık ve borçlu aleyhine oluşturulan bu düzenlemeleri, kredi sözleşmesindeki keyfi hükümlerin yanına koyun. O sözleşmelerle delil sunma hakkınızdan feragat ettirilmeye çalışıldığınızı ve sadece bu kreditörlerin kayıtlarının delil olabileceğine ilişkin hükmü içeren sözleşmeye imza attırıldığınızı da unutmayın.
Nasıl ama? Bu kanunların verdiği süper yetkilerle, banka ve leasing şirketleri hem “alacaklı”, hem de “hakim”, değil mi? Kendinizi “kum torbası” gibi hissettiniz mi? Parayı peşin peşin öde –tabi ödeyebilirsen ve iflas etmezsen-, sonra geri almak için didin dur. Bir de o kredi kurumu, İmar Bank gibi iflas ederse. O bankanın da kayıtları ilam hükmündeydi ama çift kayıt tuttuğu tespit edildi. Üstelik yönetim kurulunda BDDK’nın atadığı bir üye vardı ve banka denetim altındaydı. Zamane gençlerinin deyimiyle “yok böyle bir şey!” değil mi?
Bankalar, aleyhinize olan bu haklara sahip olurken, siz mücadele etmediniz. Şimdi leasingler de bu haklara kavuştu. Darısı kime bilemem ama, siz haklarınız için mücadele etmediğiniz sürece, genel teslimiyet tümcesi olan “Haydi hayırlısı…” demekten başka ne yapılabilir?
“Arife tarif gerekmez” ama; ana muhalefet partisinin veya 110 milletvekilinin Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açması için hala süre var. Sonra da İİK’dan 68/b ve 150/ı maddelerinin kaldırılması için baskı gurubu oluşturmak size kalış. Bu sizin “duvar caddesine”[3] karşı başkaldırı hikayeniz.
Saygılarımla. 28.12.2012
Av. İsmail ALTAY
[1] USİAD / 04.01.2013 http://www.usiad.net/index.php?option=com_content&view=article&id=585%3Aleasingler-de-savunma-hakknz-kstlad&catid=59%3Aismail-altay&Itemid=72
http://www.haberakis.net/index.php?option=com_content&view=article&id=12897:icra
GLOBAL SANAYİCİ DERGİSİ / 12.01.2013
http://www.sanayicidergisi.com/kunye.html
[2] Abraham Lincoln: “Government of the people, by the people, for the people”.