Rejimi Yıkmaya Teşebbüsü Suçu
REJİMİ YIKMAYA TEŞEBBÜSÜ SUÇU
Atatürk’e, Atatürk Devrimlerine ve Atatürk’ün en büyük eserlerinden biri ve biz Türk vatandaşlarının onuru Cumhuriyetimize karşı saldırmanın dayanılmaz hafifliği içinde olunduğu bir zaman dilimi yaşıyoruz. Özellikle de saldırı ve saldırıya göz yumma, Cumhuriyet makamlarına oturdukları ve nemalandıkları halde, rejimin savunma sistemini çökerten kesimden gelmekte. Anayasal rejim fiilen ortadan kaldırıldı. Anayasaya uymam, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı göstermem cümleleri sıradanlaştı. Rejimin ve hukukun teminatı olması gereken Cumhuriyet Savcıları, karşı devrimcilere karşı ak gözlük ile bakıyorlar. Hukuk onlara işlemiyor.
İşte bu ahval ve şerait içinde, şeriata giden yolu telaffuz etti TBMM Başkanlığı koltuğunda oturan İsmail Karaman. İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında bir kitleye karşı yapmış olduğu konuşmasında “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. … Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım. … Laiklik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı” diyerek TCK’nın 309. maddesini ihlal etti. TBMM Başkanlığı makamında oturan bu kişinin yukarıda andığımız sözleri, "laiklik karşıtı, şeriata dayalı din devleti" isteyen bir takım kişilere işaret fişeği oldu. 4. kuvvet olarak bilinen basında rejim değiştirmek isteyen yazarları ve birtakım cemaatleri harekete geçirdi ve ülkeyi laiklik üzerinden kutuplaştırma harekatına yeniden başlandı.
Bu organize ve örgütlü hareket, medyanın kullanılması ile algı operasyonu ve baskı ortam hazırlamış; Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik düzeni değiştirmeye, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmeye, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya, yıkmaya, ele geçirmeye, Anayasamızın 24. maddesindeki "din ve vicdan hürriyeti" başta olmak üzere hürriyetleri yok etmeye yönelerek 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na muhalefet etmiştir.
Bu kişi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Yasama kuvvetinin başkanı ve Anayasa’nın 106. maddesi gereğince Cumhurbaşkanı’nın vekilidir, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kullanır. Dolayısıyla devlet yönetim hiyerarşisinde, devletin cebir gücünü elinde bulunduran çok önemli bir makamda bulunmaktadır. Üstelik 16 Şubat 1969'da yaşanan, "ikinci 31 Mart vakası" olarak da nitelendirilen ve tarihe "Kanlı Pazar" olarak geçen, iki öğrencinin öldürüldüğü olaylarda, Milli Türk Talebe Birliği başkanıdır. 68 kuşağının İslamcılarının, Milli Görüş hareketinin "ağabeylerinden"dir ve "İsmail ağabey" olarak bilinir. Sonraki yıllarda, Kültür Bakanlığı da yapmıştır. Dolayısıyla, sözleri ile bir camia üzerinde çok etkili olabilecek, onları harekete geçirebilecek, cebir ve şiddet kullanılmasına neden olabilecek güçte bir kişidir.
Dolayısıyla TCK 309’da tanımlanan suçu işlemeye gücü ve mevkisi elverişli bir kişidir İsmail Kahraman.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, devleti kuran, rejimini belirleyen, normlar hiyerarşisinin en başında ve tüm vatandaşların uymak zorunda olduğu hukuki metindir. Bir vatandaş olarak şüphesiz ki Anayasa’ya uymak zorunda olan Kahraman, bunun da ötesinde, milleti temsil etmekle görevli bir milletvekili olarak Anayasa’nın 81. maddesinde yazan "... demokratik ve laik Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağına" dair andı içerek, andı doğrultusunda görev ve sorumluluk altına girmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahibi olan Türk Milletinin iradesi, Anayasamızın başlangıç bölümünde ve ilk 3 maddesinde hukuki metne aktarılmıştır. Egemenliğin sahibi olan Türk Milleti'nin iradesi, 2. maddede "TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ... BAŞLANGIÇTA BELİRTİLEN TEMEL İLKELERE DAYANAN, DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİDİR" demektedir. Bununla da kalmayıp, 4. madde ile de bunun değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez olduğunun altını çizerek, kurmuş olduğu rejimi güvence altına almıştır. Böylece devletin rejimine ve niteliklerine ilişkin bu ilk üç maddeyi, Anayasa dahil tüm hukuk normları içinde en üste koymuştur.
Ayrıca bu temel maddelerin açıklandığı, içinin doldurulduğu maddeler de koruma altına alınmıştır. Bu nedenle 2. maddede yer alan laiklik ilkesini, -madde 14'teki temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması sınırı dahilinde- 24. maddedeki "din ve vicdan hürriyeti" ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Anayasaya uymak zorunda olan Kahraman, Anayasamızın 24/5. maddesindeki "Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz" hükmünü de alenen ihlal etmiştir.
Anayasa'nın 6. maddesi gereğince Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanabilir, ancak hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz. Dolayısıyla, tarafsız olması gereken TBMM Başkanı makamında görev yapan şüphelinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rejiminin niteliklerinden bir olan "laiklik" ilkesinin kaldırılmasına dair talepte dahi bulunabilecek bir yetki ve görevi bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle Kahraman’ın "Laikliğin yeni anayasada olmaması gerektiği ve dindar bir anayasa yapılması" talebi, laik Türkiye Cumhuriyeti rejimini yıkmaya yönelik, Anayasa ve Anayasal Düzeni ihlale teşebbüs suçu oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesi, laiklik ilkesini, farklı inançlardan oluşan toplumu din, ibadet ve vicdan özgürlüğü ile bir arada tutmanın ve devlet düzeninin akla ve bilime dayalı olmasının formülü olarak benimseyerek Anayasaya koymuştur. Laiklik ilkesi, toplumdaki barışın teminatıdır. Laiklik, din ve devlet işlerini ayırarak, devletin tüm inançlara eşit olmasını, din, ibadet ve vicdan hürriyetini sağlamakta, çoğunlukçu baskılara son vermektedir. Din devleti ise farklı inançlara sahip toplumu cepheleştirmekte, çatışmalara, kan ve yıkımlara neden olmaktadır. Egemen olan din, mezhep ve inançtakiler, azınlıkta olanı yok edilmeye çalışılmaktadır. Tıpkı bugün Ortadoğu'da yaşandığı gibi.
Laikliğin kaldırılmasını talep etmek, aynı zamanda TCK 216/1'de düzenlenen HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK SUÇU'nun da temelini atmak anlamına da gelmektedir.
Şu an Türkiye Cumhuriyeti'nin karşı karşıya kaldığı rejim karşıtı eylemlerin örgütlü ve eşgüdüm halinde adım adım geldiğini görmekteyiz. Örneğin zamanın başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Avrupa Birliği değerler sistemine mi, yoksa Ortadoğu'da hakim olan değerler sistemine mi?" beyanından sonra Kahraman'ın laikliğin anayasadan çıkartılması ve dindar bir anayasa yapılması talebi birbirini tamamlamakta ve Anayasayı ihlal suçunun kast unsuru başta olmak üzere tüm unsurlarını netleştirmektedir.
Kahraman’ın laiklik karşıtı beyanı, toplumda bir algı operasyonu başlatılmıştır. Osmanlı Ocakları 1453 adlı yapılanma resmi internet sitesinden şüpheliye destek ve laiklik karşıtı panel düzenleyeceğini duyurmuştur. Osmanlı Ocakları 1453 Genel Başkanı Emin Canpolat datwitter hesabından “Laikliği alın gidin bu ülkeden/ Bu tarlada başka ot bitmez/ Anadolu İSLÂM medeniyetidir/ Putlarınızı kıracak ibrahimler.” diyerek, kin ve düşmanlık içerikli beyanlarda bulunmuştur. Bu beyan, söz konusu siteden duyurulmuştur. Bunun gibi bu rejim karşıtı operasyona katılan bazı gazete yazarların laiklik, Anayasa ve Anayasal düzene karşı makaleler yayınlama yarışına girişmişlerdir. Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik bu algı operasyonuna birçok yazar katılmıştır. Bu nedenle TCK m. 309 Anayasayı ve Anayasal Düzeni İhlale Teşebbüs Suçu ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na muhalefet suçu işlenmiştir.
Atatürkçü Düşünce Derneği Kadıköy Şubesi'nin hemen Kahraman'ın oturduğu evin önünde eylem yapması ve ADD Şubelerinin ile Atatürkçülerin hemen vermiş olduğu demokratik tepki sonuç vermiş, “ben böyle demedim, beni yanlış anladınız” tarzında açıklama ile şimdilik geri adım atılar. Ah, hep biz yanlış anlıyoruz bu mazlumları…
Ortada işlenen bir suç olduğuna göre, sadece demokratik tepkiyle yetinilemezdi. ADD olarak, Kahraman ve birlikte hareket ettiği kişiler aleyhinde, “Üçüncü 31 Mart Vakasına”na kadar varabilecek rejim karşıtı kalkışmaya teşebbüsü nedeniyle, “Hürriyet-i Abide” Anıtının bitişiğindeki Adalet Sarayında suç duyurusunda bulunduk. Cumhuriyet Savcılarından Cumhuriyete karşı görevlerini yapmalarını istedik. Zamanın ruhu gereği olsa gerek, bir süre sonra, Savcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
Zaman zaman değişir bu ruh. Zig zag yapsa da tarih hiç geriye akmaz. Gün gelir paralel olur, gün gelir kumpas olur, bana mı sordun olur, ak gözlükler tuz buz olur...
30.06.2016
Av. İsmail Altay
Atatürkçü Düşünce Derneği Kadıköy Şubesi Başkan Yardımcısı