Basın Açıklaması: Libya Müdahalesi
BASIN AÇIKLAMASI:LİBYA MÜDAHALESİ
Libya’nın bazı kentlerinde rejim muhaliflerince başlatılan yönetim karşıtı gösteriler belli bir aşamadan sonra silahlı ayaklanmaya dönüştü. Libya yönetiminin göstericileri bastırmaya yönelik girişimleri sonucu yönetimle isyancılar arasındaki çatışmalarla iç savaş olasılığı ortaya çıktı. Kolluk güçlerinin yanında rejim yanlılarının da isyancılara karşı silahlı mukabelede bulunmasıyla şiddetli çatışmalar ülke geneline yayılmaya başladı.
Bu gelişmeler üzerine 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 10 üyenin evet 5 üyenin çekimser oyuyla Libya'da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasına yetki veren, derhal ateşkes sağlanması çağrısında bulunan ve rejime yönelik yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını ve genişletilmesini öngören karar tasarısını kabul etti.
BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararının hemen ardından İngiliz ve ABD uçakları Libya’ya saldırdı. Aynı devletlerin Akdeniz’ de bulunan savaş gemilerinden Libya’daki hedeflere karşı yoğun bir bombardıman başladı.Fransız savaş uçakları yine Libya’da belirledikleri hedefleri bombaladı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını uygulamada askeri güç kullanan ABD, İngiltere ve Fransa için Libya’daki önceliğin insani gerekçeler mi, yoksa ekonomik çıkarlar mı olduğu konusunda tereddüt uyandıracak gelişmeler söz konusudur. İnsani gerekçeler ve olası katliamların engellenmesi öncelik taşıması gerekirken Libya’nın doğal kaynaklarına yönelik ilgi yoğunluğu dikkat çekicidir.
ABD Savunma Bakanı Gates Libya’nın ikiye ayrılmasından ABD’nin memnuniyet duyacağını açıklamıştır. Gelişmeler Libya’nın parçalanarak emperyal güçlerin denetiminde minyatür bir petrol devletine dönüştürüleceği yolundaki şüpheleri artırmaktadır. Geçtiğimiz aylarda ilginç bir referandumla ikiye bölünen Sudan’dan koparılan ve henüz adı konulmayan güneydeki devletçiğin koordinatlarının petrol bölgesiyle sınırlı olması Libya müdahalesine ilişkin şüphelerin haksız sayılamayacağını göstermektedir.
Antidemokratik, diktatoryal, insan haklarını ihlal eden rejimlere karşı ülke halkının demokratik tepkileri ve eylemlerinin meşruluğu tartışmasızdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “demokrasi” ve “sivillik” söylemiyle emperyalist güçlerin himayesinde oluşturulacak yeni rejimlerin halkları ezen post modern diktatörlüklere dönüşme tehlikesidir.
Geçen yüzyıl başlarında İtalyan yayılmacılığına karşı Mustafa Kemal’in de aralarında olduğu genç Türk subayları Libya halkının yanında savaşmaya koşmuştu. Yine dünyada ilk kez emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı veren Türk ulusuna Kuzey Afrika halklarının dostluk duyguları tarihsel bir miras olarak devam etmektedir.
Belirtmek isteriz ki; hukuki meşruluk ile maddi meşruluk birbirinden farklıdır. Bu bağlamda bahse konu BM kararı Libya’ya yapılan emperyalist saldırıyı maddeten de meşru kılmamaktadır. Kaldı ki yoğun bombardıman sürecinde sivil halktan çok sayıda kayıpların olması insan hakları açısından da kabul edilemez.
İstanbul Barosu TBMM’nin Libya’ya yönelik askeri müdahaleye katkı verme kararının uygulamasına soyunan siyasal iktidarın Türkiye’nin tarihten gelen sorumluluğuna ve misyonuna aykırı ve telafisi olanaksız girişimlerden kaçınması gerektiğini kamuoyuyla paylaşmaktadır.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI