Trafik Kazalarında Yetersiz ya da Fahiş Ödemelere İlişkin Anlaşmaların İptali
TRAFİK KAZALARINDA YETERSİZ YA DA FAHİŞ ÖDEMELERE İLİŞKİN ANLAŞMALARIN İPTALİ
Her an trafik ile iç içe yaşıyoruz. Ülkemizdeki trafik kazaları istatistiklerini öğrenmek için Türkiye İstatistik Kurumu web sayfasına girdiğinizde, korkunç bir trajedi ile karşılaşacaksınız. Üstelik bunlar sadece rakam. Rakamları ete-kemiğe büründürdüğümüzde, acılara çığlıklara dönüştürdüğümüzde tablo daha da dehşet verici hale geliyor. 2013 yılı içinde, karayollarında toplam 1.207.354 kaza olmuş. Bu kazalarda 3.685 kişi hayatını kaybederken, 274.829 kişi de yaralanmış. Tabi bu rakamlar trafik kazasının olduğu yerdeki tespitler. Daha sonra ölenler bu istatistiklere yansımamış. Dulların, yetimlerin, ana-babaların yaşadıkları ve yaşayacakları istatistik tablolarına sığdırılamaz. Yaralıların durumu, hayata daha sonra nasıl devam edebildikleri ise hiç bilinmiyor. Hayata devam etmelerine izin veriyor muyuz?
2013 yılındaki kazaların 1.046.048 tanesi ise maddi hasar ile sonuçlanmış. Yazımızın konusunu ise bu maddi hasarlı kazalar oluşturmakta.
Bazen kağıt üzerinde her şey mükemmeldir. Ama hayat hiç de öyle yazılanları karşılayacak şekilde mükemmel değildir. Kanunlar ve uygulayıcıları yüksek perdeden "uygula, şöyle yap, böyle yap" derler. Ama kaza mahallinde hiçbir şey kurala göre işlemez. An gelir ki kurt kanunu hüküm sürer. haklı olanın değil, bileği güçlü olanın dediği olur. Ya da yaşanan şok, ceza veya sair baskılar, oturup mantıklı düşündüğünüzde yapmayacağınız şeyleri yaptırır. Kaza olduğunda ya da kaza nedeniyle dava açıldığında, saydığım ya da sayamadığım birçok şart altında, birileri size doğan zararınızın karşılanması için anlaşma önerebilir. Tabi ki en makbul olan, sorunun anlaşma ile çözümlenmesidir. Ancak bu anlaşmanın sorucunda gerçek zararınız karşılanmayabilir ya da zararın çok daha fazlasını ödemek zorunda kalabilirsiniz. Bu bazen çeşitli şekilde anlaşma yapmaya zorlamalar biçiminde yapılmaktadır. Örneğin kazayı yapan sürücü tutuklanmışsa, tutuklunun bir an önce salıverilmesi, daha az ceza alması, cezanın ertelenmesi veya paraya çevrilmesinin sağlanması için, tutuklunun yakınları zarar göreni çeşitli baskı ve ikna yöntemleri kullanarak bir tazminat karşılığında şikayetten vazgeçirmeye çalışırlar.
Bir de sigorta şirketlerinin kendi aktüerlerinden aldıkları hesap raporlarına göre düşük tazminat ödemeleri sorunu ile sıkça karşılaşılmaktadır. Bu hesaplamalarda Yargıtay'ın kabul ettiği hesaplama yöntemleri kullanılmadığından, çıkan tazminat miktarı, olması gerekenden oldukça az olmaktadır.
Bir başka durum da, zarara neden olanın, çeşitli kaygılar nedeniyle anlaşma yaparak dava açılmadan önce fahiş tazminat ödemesi halinde ortaya çıkar. Ödenen tazminatın fahişliği ise kusur oranının değişmesi veya gerçek zararın ortaya çıkmasıyla anlaşılır.
Bu gibi zorlama, aldatma ya da yanlış hesaplama, gerektiği gibi hesaplamama yolu ile zararın çok daha azının karşılanması ya da fahiş ödeme yapılması durumlarında, Borçlar Kanunu hükümlerinden yararlanarak, “irade fesadı var, yanıltıldım, aldatıldım, korkutuldum, bilgisizliğimden ve deneyimsizliğimden yararlanıldı, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmamdan yararlanıldı, özgür irademle ben bu sözleşmeyi imzalamadım" gibi gerekçeler ileri sürülerek sözleşme iptal edilsin demek de bir yol olabilir. Tabi bu yönteme başvurulduğunda ispat problemiyle karşılaşılmaktadır.
Oysa ki 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111/2. maddesi bizlere daha kullanışlı bir imkan sunmaktadır. Kaza sonrasında, tazminat miktarına ilişkin yapılan yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar ya da uzlaşmalar, zarara uğrayan tarafın iki yıl içinde yapacağı başvuru üzerine iptal edilebilir. İşte kanunun bu hükmü, kimi kez bilgisiz, kimi kez de diğerine karşı zayıf durumda olan kişinin sömürülmesine engel olmaktadır.
2918 sayılı KTK’nın 111/2. maddesindeki bu imkan, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 36. maddesinin atfı nedeniyle, yolcu ile taşımacı arasındaki anlaşma ve uzlaşmalarda da uygulanmaktadır.
Bu yola başvurmak için dikkat edilmesi gereken ilk husus, iptal talebinin anlaşmanın yapıldığı tarihten itibaren iki yıllık hak düşümü süresi içinde yapılma zorunluluğudur. Zarar gören taraf, kendisine ödenen tazminatın zararını karşılamadığını sonradan öğrenmişse veyahut zarar veren taraf, ödediği tazminatın fahiş olduğunu sonradan öğrenmişse, anlaşma ya da uzlaşmanın iptalini iki yıllık hak düşümü süresi içinde isteyebilir.
Yetersiz ya da fahiş tazminat ödenmesini sağlayan anlaşma nedeniyle imzalanan evrakın adının anlaşma, ibraname veya feragatname olmasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. İptal yoluna başvurulduğunda, bu evrak, ödemeyle sınırlı bir makbuz hükmünde sayılmaktadır.
Ödenen tazminata ilişkin düzenlenen evraklarda genelde ödemenin maddi veya manevi zararın tazminine ilişkin olduğu ayrımı yapılmamaktadır. Bu gibi durumlarda Yargıtay, ödemenin yarısının maddi, yarısının da manevi tazminata ilişkin olduğunu kabul etmektedir.
Zarar gören, yetersiz bulduğu ödemeye ilişkin anlaşmanın iptali için ayrı bir dava açmak yerine, doğrudan doğruya tazminat davası açarak bu davanın içinde anlaşmanın iptalini istemesi daha yerinde ve amaca uygun olur.
Fahiş ödemelere ilişkin anlaşmanın iptali yoluna başvurulması halinde, fazla ödemenin geri alınabilmesi için anlaşmanın iptali talebini de içeren "sebepsiz zenginleşme" davası açılması gerekmektedir.
Kanunun tanıdığı bu imkan, tarafları olay anında yaşayabilecekleri sıcak çatışmadan kurtarmakta ya da güçsüz tarafın güçlü tarafça sömürülmesine engel olmakta, adaletli bir tazminat miktarı tayin edilmesi için zaman kazandırmaktadır. 23.01.2015
Av. İsmail Altay
Kadıköy Kent Konseyi Hukuk Çalışma Grubu Başkanı
Takside Yaşam Dergisi