Kitap Eleştirisi: NAZAR
BİR KİTAP OKURUM
BAŞKA BİR İNSAN OLURUM,
O BAŞKA İNSAN
BİR KİTAP OKUR
NAZAR
Reha Çamuroğlu, tarihi romanları ile tanıdığımız bir yazar. Türkçeyi ustalıkla kullanan yazar, Son Yeniçeri, Kalem Efendisi, İsmail adlı eserleri ile tarihi ete kemiğe büründürmüştür.
Yazar, Aralık 2012 tarihinde yayımlanmış olan “Nazar” adlı romanında bizi Orta Çağa, 1530’lu yıllara, Novi adlı bir kasabaya götürüyor.
Georg Sauer, “cadı avı” ile görevlendirilmiş, bu konuda çok deneyimli bir papaz. Novi’ye gönderiliyor. Toplum üzerinde kilisenin otoritesi pekiştirilmeli. Sürünün dağılmaması için, gözdağı verilmeli. Bunun için bir kurban yaratılması gerekiyor. Papaz Georg Sauer’de bu kurbanı bulmak, daha doğrusu yaratmak, daha sonra da engizisyon mahkemesi kurarak yargılamak ve nihayetinde infaz etmek için görevlendiriliyor. Romanda Georg Sauer, toplumun imanının, korku ve kilise baskısı ile nasıl korunacağının yöntemlerini anlatıyor. Korku ortamı ve kurban (cadı) yaratmanın, bu amaca ulaşmak için çok önemli bir silah olduğunu öğreniyoruz. Bunu çağımızda da yaşamıyor muyuz?
Dul, doğurmamış, şehir dışındaki bir kulübede, ormanın yakınında yaşayan, şifacılık yapan, iç dünyasında mutlu ve yoksul bir kadın Margarita Pedronelli. Cadı olarak ilan edilmeye çok müsait. Tıpkı günümüzde de olduğu gibi.
Küçük insanların çıkar çatışmalarından yararlanılarak tanıklar oluşturuluyor. Engizisyonun bildik –insanlık dışı- sorgulama yöntemleri ve yargılama. Orada da savcı görevini üstlenen –cadı yaratan- Georg Sauer’in, yargıçlar ve katibin dahi üzerinde baskısını görüyoruz. Savunma ise tabi ki yok. Tüm otoriter sistemlerin özlemini duyduğu bir yargılama ortamı. Yargılama adını onlar veriyor tabi. Bugün, nice kavgalarla ulaştığımız hukuk sisteminde, savunmanın olmadığı mecranın yargılama olmadığını söyleyebiliyoruz (ya da bedel ödemeyi göze alarak söyleyebiliyoruz). O gün, yargılama adı altında, yargıcın iddia makamının sekreteri gibi, iddiayı onaylayarak karar haline getiren bir makam olduğunu görüyoruz. Ve tabi infaz.
Yazar kitabın sonundaki “ek söz” bölümünde; Avrupa’da 1500-1750 yılları arasında yaşanan, genellikle kadınlara karşı “cadılık” suçlamaları, kovuşturmaları ve idamlarının mantığının 18. yy.’da sona ermediğini, bunların daha sonra yaşanacak olan “Yahudi Soykırımı”nın öncülü olduğunu, 21. yy.’da da çok değişik görünümler altında sürüp gittiğini dile getirerek, yakın tarihte, farklı dini inanışların olduğu çeşitli ülkelerde yaşanan “cadı avı” saçmalıklarına örnek veriyor.
Çok yumuşatılarak da olsa, otoriter sistemin yaşayabilmesi için ihtiyaç duyulan ilacın (ya da zehirin) formülünü içinde bulacağımız bu kitap, günümüz Türkiye’sinin şartlarında okunduğunda daha da anlam kazanıyor.
Av. İsmail ALTAY